Virüs Savaşları: Antikorlar Karşı Saldırıda!

Her gün 100.000.000 (100 milyon)’dan fazla virüsü soluyoruz. Antikorlar, bağışıklık sisteminizin bunlara karşı savaşmasında yardımcı oluyor.

Virüs nedir?

Tüm virüsler çok basittir. Virüsler, onların DNA’sını (veya RNA’sını) taşıyan bir dış protein kabuğundan oluşurlar. DNA veya RNA virüsün yeni kopyalarını yapmak için talimatlar içeren genetik koddur. Bazı virüslerin kabuğunun etrafında fazladan bir katman (zarf) vardır. Hepsi bu kadar…

Bu kadar basit olmalarına rağmen, soğuk algınlığı (nezle) ve gripten, su çiçeği ve AIDS’e kadar çeşitli hastalıklara neden olabilen birçok farklı virüs türü vardır. Virüsler her yerdedir… Her gün her birimiz 100.000.000’dan fazla virüs vücudumuza alırız. Çoğunu nefesle…! Bunların çoğu zararsızdır, ancak bazıları bizi hasta edebilir.

Virüsler, vücudumuzun hücrelerini istila eden ve virüsün milyonlarca kopyasını üretmek için hücrelerimizdeki mikroskobik makineleri (ribozomları) ele geçiren, hücreden dışarı fırlayan (salınan) ve istilayı vücuda yayan viral bir ordu oluşturan küçük ajanlardır. Virüsler aslında canlı değildir… büyümezler, hareket etmezler, yemezler, içmezler veya enerji kullanmazlar ve kendi başlarına çoğalamazlar. Bu nedenle hücrelerimizi istila etmelidirler… Böylece sömürdükleri hücrelerimizdeki karmaşık mekanizmalardan, besinlerden ve enerjiden faydalanabilirler ve genetik planını kullanarak hücrelerimizi, onların milyonlarca kopyasını oluşturmaya zorlayabilirler.

Virüsler hakkında göz alıcı gerçekler

Soluduğunuz havada, dokunduğunuz şeylerde ve içtiğiniz sularda sürekli virüslere maruz kalıyoruz. Soğuk algınlığına neden olan virüslerden, bizi hızla öldüren virüslere (rinovirüs – soğuk algınlığı; grip; VZV – su çiçeği; SARS; Ebola) kadar, virüsler çok çeşitli hastalıklara neden olabilir.

Bir enfeksiyon sırasında virüsler çoğalmak için hücrelerimizi istila eder. Her hücre, sonunda patlayan ve diğer hücrelere (adenovirüs) bulaşmaya devam edebilen 10.000 yeni virüs salan bir virüs fabrikası haline gelir.

Bir enfeksiyon sırasında, kanınızın her mililitresinde birkaç milyon virüs olabilir (viremi).

İnsan vücudu, hastalıklarla savaşmak için antikorları kullanır: ~3×107 benzersiz antikorunuz var. Antikorun şekli, neye bağlanabileceğini belirler. Pek çok farklı antikora sahip olduğunuz için hemen hemen her şekil tanınabilir. İstilacı bir virüsü tanıdıktan sonra, bireysel bağlayıcı antikoru üreten hücreler (B-hücreleri) bölünmek üzere uyarılır. Her antikor üreten hücre, saniyede 2000 antikor molekülü üretebilir. Enfeksiyondan 4-5 gün sonra, kanda antikor (IgG) saptanabilir. Antikorlar virüslere bağlanır ve onları istilacı olarak işaretler, böylece beyaz kan hücreleri (lökositler) onları yutabilir ve yok edebilir.

Yakın zamana kadar, antikorların sadece hücrelerin dışını koruduğu düşünülüyordu. TRIM21, hücrelerin içindeki virüslere bağlanır. TRIM21, virüsleri, virüsün yok edildiği hücrenin geri dönüşüm sistemine (proteazom) gönderir. Bir antikor, bir virüs partikülünden (adenovirüs) 1000 kat daha küçüktür. TRIM21’in virüsü imha için göndermesi için, virüs başına iki antikor yeterlidir. TRIM21 ve antikorların nasıl çalıştığını anlamak, bilim insanlarının virüs enfeksiyonu için yeni tedaviler geliştirmesine yardımcı olabilir.

E3 ubiquitin-protein ligaz TRIM21 olarak da bilinen bu protein üçlü motif içeren protein 21 olarak da bilinir. İnsanlarda TRIM21 geni tarafından kodlanan bir proteindir. Bu gen için alternatif kesilip ekleme yapılmış transkript (mRNA) varyantları tarif edilmiştir, ancak sadece birinin tam uzunluktaki yapısı belirlenmiştir. TRIM21 istilacı virüslere karşı son bir savunma hattını sağlar. Bunu, hücre dışı nötralizasyondan kaçan ve hücre zarını kıran antikor kaplı virüsleri yakalayan bir sensör görevi görerek yapar.

Antikorlar karşı saldırıya geçerler!

Antikorlar, virüslere karşı bağışıklık sistemimizin cephaneliğindeki en önemli silahlardan biridir… İstilacılarla savaşmak ve bizi sağlıklı tutmak için bir çeşit beyaz kan hücrelerimiz (B hücrleri) tarafından yapılan moleküllerdir. Her birimiz 10 milyardan fazla farklı türde antikora sahibiz. Bu, şu anda içinizde dünyadaki insanlardan daha fazla farklı antikor olduğu anlamına geliyor.

Antikorların hepsi aynı temel “Y” şekline sahip olsalar da (şekil), “uçlarında” oldukça farklılıklara sahip olabilirler. Bu nedenle her virüs şekli için, onu tanıyacak veya onunla eşleşecek bir antikor vardır. Bir virüs için doğru şekle sahip antikorlar ona yapışır ve hücrelerinizi virüsü yok etmesi için uyarır. Bu olay, aynı zamanda doğru şekilli antikoru yapan hücreyi (plazma B hücreleri), saniyede 2.000 antikor üreten inanılmaz bir antikor üretim fabrikasına dönüştürür!

Hücre içi bağışıklık

Antikorlar, Antijenler ve Antibiyotikler

Hepsi ‘Anti’ ile başlayabilir, ancak çok farklı şeyler ifade ederler… Antikorlar, virüsleri nötralize etmek için onların parçalarını tanıyan ve bağlayan proteinlerdir. Antikorlar, beyaz kan hücrelerimizin bir tarafından üretilir ve vücudun viral bir enfeksiyonla mücadeleye verdiği yanıtın önemli bir parçasıdır.

Antikor, İngilizce “Antibody (Anti-Body) yani “vücut savunması” anlamına gelir. Antijenler, vücudun bir viral protein gibi antikor üretmesine neden olan maddelerdir. Antikorlar, antijenleri çok özel bir şekilde bir kilidin anahtara oturması gibi bağlar, virüsü nötralize eder ve daha fazla yayılmasını önler.

Antibiyotikler (Antibiyotik = Antibakteri) bakterileri öldüren maddelerdir. Antibiyotikler virüsleri etkisiz hale getiremezler. Bakteriler antibiyotiklere dirençli hale gelebilir, bu nedenle onları bakteriyel olmayan enfeksiyonlar için yanlış kullanmak, antibiyotiği etkisiz hale getiren ciddi sonuçlara yol açabilir.

Virüsler canlı mı?

Bu aslında cevaplaması gerçekten zor bir soru. Virüsler, kesinlikle canlı olduğunu düşündüğümüz diğer organizmalardan çok daha basittir. Örneğin, bizim yaklaşık 20.000 geniniz varken virüsler içinde oldukça olağandışu büyük bir genomu olan uçuk virüsünde (HSV) 74 gen varken, AIDS’e sebep olabilen HIV’de sadece 10 tane gen vardır. Günümüz pandemi virüsü koronavirüsün (SARS-CoV-2) 10 kadar genei bulunur.

Ancak basit, mutlaka canlı olmadığı anlamına gelmez. Virüsler, çoğalmak için bir konakçı (onu misafir edecek) hücreyi ve onun tüm karmaşık makinelerini (ribozomlar ve organellerini) kullanmalıdır. Bu, bir virüsün ana bilgisayar (hücremiz) olmadan çoğalamayacağı anlamına gelir.

Ancak aynı şeyi bir baş biti için de söyleyebilirsiniz ve kesinlikle bir biti canlı olarak adlandırırız. Öyleyse nereden başlıyoruz? Her şeyden önce, canlı derken neyi kastettiğimiz konusunda gerçekten net olmalısınız.

Bu tartışmaların bir kısmı felsefe ile sınırlıdır, ancak en kolay yol tüm canlıların paylaştığı özellikleri listelemektir. Tüm bilinen yaşam formlarını içeren, ancak diğer çoğalan şeyleri (ateş gibi) hariç tutan bir liste oluşturmak zor. Bununla birlikte, en çok kabul edilen canlıların paylaştığı, yaygın olarak kullanılan özelliklerin bir listesi:

  • Büyüme (inşa)
  • Çoğalma
  • Metabolizma (çevreden besin alıp kendine çevirme)
  • Homeostaz (düzenlenmiş bir iç ortamı korumak)
  • Uyaranlara yanıt verme
  • Organizasyon (hücreler gibi bir tür iç yapıya sahip)
  • Evrim

Bütün bunları insanlar yapar. Ancak virüsler en iyi ihtimalle dördünü yapar. Virüsler büyümez, metabolizmalrı yoktur veya sabit bir iç ortam sağlamaz. Dolayısıyla bu tanıma göre virüsler canlı değildir. Virüsler en büyük beleşçilerdir: hücrelerimize gizlice girerler, yemeğimizi yerler ve homeostazımıza güvenirler (en sevdikleri sıcaklık vücut sıcaklığıdır!)

Aşılama – Bağışıklık sisteminize avantajlı bir başlangıç ​​yapın

Bir aşı aldığınızda iğnenin içinde tam olarak ne olduğunu veya bunun sizi bir hastalığa karşı nasıl koruduğunu hiç merak ettiniz mi?

Bir virüse karşı aşı aslında virüs içerir: genellikle sizi koruduğu virüsün ölü, zayıflamış veya biraz farklı bir versiyonu. Kasıtlı olarak bir virüs enjekte etmek, enfeksiyonları önlemek için çok garip bir yaklaşım gibi görünebilir, ancak gerçekten etkili bir stratejidir, çünkü bağışıklık sisteminiz aşıya tepki verir ve aşı virüsü için doğru şekle sahip birçok spesifik antikor üretir.

Bir hedefe antikor ürettikten sonra, bağışıklık sisteminiz etkili olan antikorların şekillerini “hatırlar”. Bu durum, aşıyı yaptırdıysanız ve ardından gerçek virüs tarafından enfekte olduysanız, bağışıklık sisteminizin bir başlangıç ​​​​yapacağı ve hızlı bir şekilde birçok doğru türde antikor üreteceği ve bunun da virüsün vücudunuza yayılma şansı vermeyeceği anlamına gelir.

İlk başarılı aşı, 20. yüzyılda yaklaşık 500 milyon insanı öldüren çiçek hastalığı virüsüne karşı 1796’da geliştirildi. Aşı, insanları enfeksiyondan korumada son derece iyiydi ve dünyanın dört bir yanındaki insanlara verildi, böylece 1979’da çiçek hastalığının resmi olarak neslinin tükendiği ilan edildi. Bu, aşıların ve antikorların bizi enfeksiyona karşı korumada ne kadar güçlü olabileceğinin harika bir örneğidir.

Kaynak (değiştirilerek): Virüs savaşları


Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s